Kedilerin ilk olarak 4000 yıl önce Mısır’da evcilleştirildikleri düşünülse de aslında ortaya çıkan veriler doğrultusunda tarihte insanlar arasındaki varlıkları çok daha eski tarihlere dayanmaktadır. Vahşi kedilerin 100.000 yıldan daha uzun zaman önce, Mezopotamya‘da insanlarla ortak alanlarda yaşadıkları ve MÖ 12.000 civarı, köpekler, koyunlar ve keçilerle eş zamanda evcilleştirildikleri bilinmektedir. 

İskoçya Ulusal Müzeleri’nde zoolog olarak çalışan ve araştırma ekibinin başında bulunan Dr. Andrew Kitchener şöyle yazmıştır: “Bu gösteriyor ki, evcil kedilerin kökeni -hâkim olan görüşteki gibi- Antik Mısır’a değil, düşünülenden daha eski zamanlara, Mezopotamya’ya dayanmaktadır.” 

Tüm evcil kedilerin cinsi Felis’tir. Felis cinsi 3,36 milyon yıl önce ortaya çıkmıştır. Kum kedisi, saz kedisi, kara ayaklı kedi, Avrupa yaban kedisi ve evcil kedi yakın akrabaları, Afrika ve Asya yaban kedilerinin hepsi Felis cinsinin bir parçasıdır. Evcil kedi ise Yakın Doğu, Afrika ve Asya’da yaşayan Felis lybica olarak isimlendirilen yaban kedisi türünün bir üyesidir. 

Antik Mısır’da Kediler

Mısır kültürü, kedilere olan bağlılığı ile ünlüydü. Mısır’dan kedilerin ülke dışına çıkarılması oldukça katı bir şekilde yasaklanmıştı. Ayrıca devletin sadece bu konuyla ilgilenen bir bölümü vardı. Devlet çalışanları, ihraç edilen kedileri bulup geri getirmek için farklı ülkelere gönderilirdi. MÖ 450’de bir kediyi öldürmenin cezasının ölüm olduğu (ki bundan çok daha eski zamanlarda da böyle bir ceza bulunmaktaydı.) çok açık bir şekilde belirlenmiştir. Genellikle bir kedi veya bir kedinin kafasına sahip bir kadın olarak tasvir edilen Tanrıça Bastet, Mısır panteonundaki en gözde ilahlardan biriydi. Bastet, ailenin ve kadınların mahremiyetinin, kötü ruhlar ve hastalıklardan koruyucu ve kedilerin tanrıçasıydı.

Bir ev yandığında, Mısır halkının ilk öncelikleri kedileri kurtarmak olurdu; çoğu zaman yanan binanın içine geri koşar ya da alevlerin etrafını kedileri güvenli bir mesafede tutmak için kuşatırlardı.

Bir kedi öldüğünde, Heredot‘un yazdığına göre: “Evde ikamet eden herkes kaşlarını tıraş ederdi. Ölen kediler mumyalanmak ve kutsal kılıflarla gömülmek üzere Bubastis’e götürülürdü”. Kişilerin kaşları tekrar uzadığında yas döneminin tamamlandığına inanılırdı. Bubastis’te veya Mısır’ın herhangi bir yerinde mumyalanmış kediler, bazen onlarla beraber bazen de onların yanına gömülü olarak bulunmuştur. Mumyaların üzerinde bulunan kimlikleriyle ilgili mühürler bu durumu kanıtlamaktadır.

Mısırlılar aynı zamanda, Kuzey Afrika Dilinde hayvan anlamına gelen “quattah” kelimesinden “cat” (kedi) isminin türemesinden de sorumlulardır ve kedi, Mısırla yakından ilişkili olarak kabul edildiği için neredeyse tüm Avrupa toplumları bu kelimenin türevlerini kullanmışlardır: Fransızca “chat“, İsveçce “katt“, Almanca “katze“, İtalyanca “gatto“, İspanyolca “gato” ve dahası… Kedi kelimesi yerine günlük konuşma sırasında kullanılan “puss” veya “pussy” kelimeleri de yine aynı şekilde Mısır ile ilgili olduğu kabul görülmektedir.

Hindistan’da Kediler:

Hindistan’da kediler, çoğu toplumda olduğu gibi, zararlı oldukları gerekçesiyle istenmeyen fare, sıçan ve yılan gibi hayvanların sayısını kontrol altında tutmak için yararlı görülürdü ve bu sayede ülkedeki evlerde, çiftliklerde ve köşklerde ağırlanırdılar. Ayrıca Antik Hindistan’dan kalma iki önemli edebî eser olan Mahabharatta ve Ramayana destanlarında da kedilerden bahsedilmektedir. Ünlü masal Çizmeli Kedi MÖ 5. yüzyıldan kalma Panchatantra (Pança-Tantra) adlı çok daha eski bir Hint halk masalına dayanmaktadır.

Pers/İran Kedileri:

Bir Pers Masalı kedilerin büyü ile yaratıldığını ileri sürer. Büyük Pers kahramanı Rustum, seferde olduğu bir gece, bir büyücüyü hırsız çetesinin elinden kurtarmıştır. Rustum yaşlı adamı çadırında ağırlamayı teklif etmiş, yıldızların altında çadırın dışında oturup ateşin sıcaklığının keyfini çıkarırken, büyücü, Rustum’a hayatını kurtarmasının karşılığında dileğinin ne olduğunu sormuş. Rustum, isteyebileceği her şeye sahip olduğunu, önünde yanan ateşin sıcaklığı ve konforu, tüten dumanın kokusu ve yukarıda ışıldayan yıldızlardan başka bir şey arzulamadığını söylemiştir. Bunun üzerine büyücü, bir avuç dumanı alarak, üzerine alev eklemiş ve en parlak iki yıldızı indirerek, hepsini avcunun içinde karıştırmış ve üflemiştir. Ellerini açarak Rustum’a uzattığında, savaşçı, yıldızlar kadar parlak gözleri, ateşin ucundan fırlayan kıvılcımlar gibi dışarı fırlayan küçük bir dili olan, duman grisi minik bir yavru kedi görmüştür. Böylelikle, Rustum’un yardımseverliğine yönelik bir sembol olarak ilk İran kedisi yaratılmıştır.

Muhammed Peygamber de kedileri çok seven bir kişi olarak bilinirdi. Efsaneye göre, tekir kedilerin alnındaki “M” deseni, peygamberin en çok sevdiği kedinin alnına elini koyarak onu kutsamasının sonucu oluşturmuştur.

Yunanistan ve Roma’da Kediler 

Kediler, Yunanistan ve Roma’da insanlar tarafından bakılıyor olsa da, haşere kontrolü için evcilleştirilmiş gelincikleri kullanan Yunan ve Romalı halkların genelinde, diğer toplumlarda olduğu gibi avcı bir hayvan olarak görülmüyorlardı. Romalılar kedileri işe yarar bir varlık olarak değil, bir bağımsızlık simgesi gibi nitelendiriyorlardı. Kediler, Romalılar ve Yunanlar tarafından evcil hayvan olarak besleniyordu ve oldukça iyi bakılıyorlardı.

Kedilerin Avrupa’ya, Fenikeli tüccarlar tarafından Mısırdan kaçırılarak getirildiği düşünülmektedir. Fenikeliler, o zamanlarda bütün uygarlıklarla geniş yelpazede ticaretiyle bilindiklerinden, kedilerin düzenli bir şekilde bölgeye dağılımı bu sayede gerçekleşmiş olabilir.

Şeytani Figürler Olarak Kediler:

Her ne kadar kediler Avrupa ülkelerinde eski kutsal konumlarının ilk başlarda keyfini sürmüş gibi görünseler de Hristiyan Kilisesi, önemli pagan sembollerini şeytanlaştırdıktan sonra ilerledikleri yolda, kediler ile büyücülük arasında var olan ilişkiden faydalanarak, kedileri kötülük ile ilişkilendirmiş ve şeytanla özdeşleştirmiştir.

Papa Gregory IX (MS 1227-1241), 1233’te kedileri kötü varlıklar olarak ilan eden ve şeytan ile aynı amaca yönelik olduklarını söyleyen, Vox in Rama olarak bilinen bir papalık fetvasını çıkarmış ve özellikle kara kedilerin, tüm Avrupa’da düzenli olarak öldürülmelerine sebep olacak ölçüde şeytanlaştırılmalarına neden olmuştur.

Avrupalı yerleşik halklar kedilerin uğursuz olduğuna inanırlardı ve sadece kediyi değil, aynı zamanda onları seven insanları da dışlarlardı. Özellikle kediler ile ilgilenen yaşlı kadınlar cadılık ile suçlanma ve cezalandırılma bakımından çok kolay hedef haline gelmişlerdir.

Çok fazla kedi ölümünün, fare ve sıçan nüfusunun artmasına ve bu hayvanların taşıdığı pirelerin 1348’de yaşanan Hıyarcıklı Veba salgınının sebebi olması ihtimali uzun süredir tartışılmaktadır. Bu teori ne kadar belirsiz olsa da kedi nüfusundaki azalmanın fare ve sıçan nüfusunun artmasına neden olacağı su götürmez bir gerçektir ve 1348 öncesinde kedi sayısında bir azalma yaşandığı bilinmektedir.

Victoria Dönemi ve Kedilerin Masumiyeti

Viktorya Dönemi’nde (1837-1901) kediler, daha önce Antik Mısır’daki gibi yüksek standartlarına yeniden yükselmişlerdir. Kediler, bu çılgın batıl inançlardan insana  yol arkadaşlığı eden diğer tüm türlerden daha iyi şekilde kurtulmuştur. 18. yüzyıldaki Aydınlanma Çağı’nda daha önceden oldukları sevgi ve değer gördükleri konumlarına geri dönmüşlerdir. Bu, çağın ruhundan ve batıl inançların üstesinden gelmesine neden olan yeni paradigmadan ileri gelmektedir. Kilisenin gücü, Protestan Reformu (1517-1648) ile kırılmış ve Aydınlanma Çağı’nda insanlar kedi veya diğer herhangi bir konuda gerçekten istedikleri şeye inanmayı seçmişlerdi.

Kaynaklar:

Mark, Joshua J.. “Kedilerin Tarihi – Geçmişten Günümüze Kediler.” tarafından çevrildi Gorgon Dergisi. World History Encyclopedia. Son güncelleme Kasım 17, 2012. https://www.worldhistory.org/trans/tr/2-466/kedilerin-tarihi—gecmisten-gunumuze-kediler/.

Johnson, W. E., Eizirik, E., Pecon-Slattery, J., Murphy, W. J., Antunes, A., Teeling, E., & 

O’brien, S. J. (2006). The late Miocene radiation of modern Felidae: a genetic assessment. Science, 311(5757), 73-77.

Trend